Balkanlar’ın Ustası – A. Sencer Gözübenli
Geçen hafta bugün, Dışişleri Bakanı Nikola Dimitrov, Makedonya’nın NATO ve AB’ye üye olabilmesi için Yunanistan’ın önerdiği ‘FYROM’ isminin, Star Trek serisindeki kurgusal evrende yaşayan insan benzeri yaratıkların adı olan ‘Klingon’a benzediğini söyledi. Bir yıl kadar önce Özgür Makedonya’nın Türkçe sesi Haber Makedonya’da yazdığım ilk yazının baslığı “İsme daha çok var!”dı. 1 yıl ne çabuk geçti? Batı Balkanlar’ın Hızlı Gonzales’i Başbakan Zoran Zaev göreve geldiği 31 Mayıs’tan beri reform diplomasisiyle başımızı döndürürken, konu ne çabuk isme kadar geldi?
Bu hızlı değişimin en önemli sebeplerinden birinin, Zoran Zaev’in, eski başbakan Gruevski’nin tam aksine, seçim döneminde “iç ve dış mihraklar” gibi çağdışı retoriklerden uzak kalması olduğu yadsınamaz.
Hayali düşmanlarla uğraşmak yerine reform sürecini hızlandırmayı tercih etmek; 11 yıllık VMRO-DPMNE rejiminin sosyo-ekonomik hayattaki çöplerini temizlemeden önce ülkenin Avrupa-Atlantik perspektiflerine öncelik vermek; halkı, ne olduğunu bir Allah’ın bildiği mihraklarla uyutarak enerji tasarrufu yapmak varken, tüm enerjisini vatandaşlarının hayat kalitesini artırmaya vermek cesaretten de öte bir şey. İste Zaev’i halkın Zaev’i yapan şey bu. Oysa işin kolayı Charley Reese dediği gibi şudur: “İktidar ‘işte size bu haftaki düşmanınız budur’ der. Bazı ahmak ahali de o düşman kimdir nerededir onu dahi bilemeden etmeden bu karara selam dururlar.” Tıpkı 31 Mayıs’ta başarılı müzakereler sonucu kurulan hükümete “dış güçlerin baskıları sonucu oluşturulan “yapay” çoğunluk” yakıştırması yapan bir Türk partisinin tenezzül ettiği gibi.
Buraya bir parantez açıyorum. Siyasi diyalog ve müzakere demokrasinin önemli gereklerinden biridir. 11 yıl boyunca müzakere ve diyalogdan uzak bir şekilde çoğunlukçuluktan beslenen etno-Faşist bir partiye eklemli bir partinin, kapsayıcı müzakereler sonucu kurulan çoğulcu bir hükümeti “yapay çoğunluk” olarak görmesi beni pek şaşırtmadı. Siyasi sorumluluğunu taşıdığı ne kadar karanlık olay varsa, bunların sorumluluğunu iç ve dış mihrak gibi hayali düşmanlara yıkan etno-Faşist VMRO-DPMNE, hemen tüm iktidar ortaklarını kendisine benzetmiş. Ancak artık halk bunları yemiyor.
Zoran Zaev’in başarısının bir diğer sırrı ise “dış baskılar” olmaksızın ve özellikle AB baskısı olmadan reformları uygulama gayreti. AB de hepimiz gibi, eski başbakan Gruevski döneminde demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularındaki geriye gidiş sebebiyle zarar gören AB-Makedonya ilişkilerini onarma konusunda kararlı olan Zaev’e umut bağlamış durumda. Avrupa Birliği’nin Batı Balkanlar’a yaklaşımının bölgedeki otokratlara göz yummak olmadığı aşikar. Hal böyle olunca Avrupa Birliği’nin yeni hükümete olan teveccühü eski otokrat hükümet ve ortakları tarafından ‘müdahale’ olarak algılanıyor. Kurulduğu günden bugüne kadar Rusya ve karşıtları arasındaki nüfuz mücadelesinin merkezindeki ülkede Rusya emperyalizmini tercih eden VMRO-DPMNE ve ortakları, ülkeyi AB ve NATO ile entegrasyon yolundan uzaklaştıran “otoriter” uygulamalarını tersine çevirecek birinden korkmakta haklılar.
19. yüzyılda gevşek bir konfederasyon olan Almanya’nın güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü oynayan ve Almanya’nın ilk şansölyesi olan Otto von Bismarck şöyle der: “Vardar Nehri vadisini kontrol edenler Balkanlar’ın ustalarıdır.”
Kolay gelsin usta.