RÖPORTAJ

Maksud Ali: Dilsiz Şeytanların İsyanı

Ülkemiz demokrasiye geçişinden bu yana SDSM ve VMRO-DPMNE (koalisyonları) ile Arnavut partileri tarafından yönetilmiştir. Arnavut partileri PDP ile siyasi mücadelelerini başlatıp, DPA (PDŞ) ile zenginleştirip 2001 yılı iç savaşına kadar sürdürebildiler. Bugün mecliste toplam 22 Arnavut milletvekilinden sadece ikisi Arnavut Demokrat Partisi’nden (DPA).  Arnavut seçmeni Arnavut partilerin devamlı iktidar ortağı olmalarına rağmen son seçimlerde düşünülmesi zor olan bir oyunu durdurdular. Yolsuzluklara boğulan populist milliyetçilerin  “federalizasyon, kantonizasyona izin vermeyeceğiz” propagandalarına alet olmayıp, şuurlu davrandı. Ülkemizde resmi dil tartışmaları getirisi çok olan siyasi araç haline geldi. Vatandaşları kışkırtacak söylemler ırkçı şovenlerin lehine gidiyordu ama sorunların çözülmemesi vatandaşları çileden çıkardı. SDSM önderliğinde muhalefet cephesi tüm vatandaşları kapsayacak sosyo-ekonomik proğramı ile Arnavut seçmenlerin de ilgisini çekip destek aldı ve kendi listelerinde iki Arnavut kökenli milletvekili ile yeni dönemin sinyallerini verdi. Tekrarlanan Tearçe seçimlerinde VMRO-DPMNE hükümet kurma yetkisine sahip oldu. 100 oy farkla 51 milletvekili avantajını iyi değerlendireceğini düşünen iktidarın oyunları suya düştü.  Çünkü çoğunluk (61) sağlayamadı ve yetkiyi geri çevirdi. Cumhurbaşkanı İvanov farklı uygulama ile dünya önünde rezil oldu. 49 milletvekili kazanan SDSM koalisyonundan yeterli sayı milletvekili imzası istedi. Arnavut partilerin toplam 20 milletvekilinden 18’inin imzası ile 67 milletvekili mecliste çoğunluk demektir. Hükümet kurma süreci devam ederken milliyetçi iktidar ortağı TDP basın bilidirisi yayınlayıp  bir kez daha baskı altında olduğunu gösterdi. İki kutuplu, iki uluslu,çok etnikli yapımızı bozacak değişikliklere karşı olduklarını sıralamışlar…

Seçim öncesi benzer bir bilidiri ile karşı karşıya kaldığını hatırlatmalıyız. Peki 2006-2008 yılı ”Badinter çoğunluğu” çekişmelerini nasıl oldu da unuttuk. Çetebaşı Kenan Hasipi VMRO-DPMNE koalisyonuna ne için geçiş yaptı?İstekleri yerine getirilmedi ve 9 yıl populist milliyetçi iktidarın kuklası haline geldi . Demokratik Bütünleşme Birliği (DUİ-BDİ) 2008 yılı ortaklığı karşısında “ Bir etnik topluluğun nüfusu % 20’den fazla ise o  dil resmi dil olacak”  yasayı meclisten geçirdi. Makedonca ve Arnavutça basılan “ Bir etnik topluluğun  nüfusu %20’den fazla ilse o topluluğun ana dili resmiyeti” 21 Ağustos 2008 yılından itibaren geçerlidir. Mecliste, bakanlıklarda, kurum ve kuruluşlarda Arnavut dili kullanılmaktadır.  Mecliste bakanlar da Arnavut dilini ilk kez kullanmaya başladılar. TDP niye o zamanlarda bildiri yayınlayıp  ses çıkarmadı? Bugünkü bildiriler kime hizmet ediyor acaba? Anayasanın asla değişmeyeceğini tekrarlayan SDSM ve Arnavut partilerinin üzerine gitmek Türklere düşmanlık dışında ne kazandırıyor acaba? Türklerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi öğrenemeyen TDP yönetimi yayınladığı bilidirleri ile halen öğrenemediğini en iyi biçimde kanıtlanmaktadır. Gostivar,Kırçova,Çayır gibi belediyeler DUİ tarafından yönetilmektedir ve belediye meclisleri Türk dilini de resmi olarak onaylamışlardır. Uygulamada elbette boşluklar var ve halledilmesi hepimizin borcudur. Başta iktidar ve o belediyelerde meclis üyelerimiz olmak üzere %20 altında olan etnik toplulukların ana dili resmi dil kullanımı belediye meclis kararına bağlı olduğunu biliyorsak Makedonya’nın doğusunda belediye başkanlarının tümü VMRO-DPMNE yönetiminde olduğunu unutmamalıyız. Niye bugüne kadar VMRO-DPMNE’nin yönettiği belediyelerde Türkçe resmi dil kullanımı hayata geçirilmedi?Radoviş, Doyran, Karbintsi, Konçe, Valandova, Vasilevo belediyelerinde Türk dilinin  resmileşmesi için hiçbir engelin olmadığnı TDP niye uyarmadı, ilginç değil mi? Yukarıda saydığım belediyelerde yüzde 10’dan fazla Türk yaşadığı halde kendi dilinin resmileşmesi için çaba göstermeyip nasıl oldu da Arnavut dili için uzmanlaşıp bildiriler yayınlamaya başladınız? Bu mu sizin Türk-Arnavut kardeşliğiniz?Doğu Makedonya VMRO-DPMNE yönetiminde olan belediye başkanlarının hepsi isyan ettiler. Kendileri populist milliyetçi iktidarına destekte bulundular. TDP baskı altında bildiriler yayınlarken biz susmayı mı tercih edeceğiz? Bir toplumda bilenler konuşmazsa elbette vatandaş sesini yükseltecektir. Sessiz kalmak suça ortak olmaktır. Ülkemiz gerçeklerini ses kayıtlarından öğrendik, doğruyu söylemeyen, haksızlık karşısında susan TDP yönetimi, dilsiz şeytan değil midir ? Haklı olanın güçlü olduğu Türkler için geçerli olması gerekiyor çünkü iktidar olmak herşeyi yutmak anlamına gelmiyor. TDP değilse THP olacaktır, yarın THP de olmayabilir. Türklerin hakları gasp edilecek mi? Demokrasilerde çareler tükenmez demiş devlet büyüğümüz, bugün mücadelemiz populist milliyetçilere DUR demek olmalıdır .Üsküp Merkez Klisesi ve VMRO-DPMNE şubeleri önünde düzenlenen protestolarda çağrı ve söylemler için TDP’nin  sessiz kalması şüpheleri arttırmıyor mu acaba? Mitinglerde haç, ikon, dini sembollerden sonra klise önüne geçmenin hepimizi düşündürmesi gerekiyor. ”Kıbleniz”neresi? Son misafirlerimizden Avrupa’dan sorumlu İngiliz bakan A.D. istikrar ve güvenliğiniz için AB ve NATO üyeliğimiz önemli olduğunu açıkladı. Fakirleşmeyi tercih eden kişiye rastlamak mümkün değil ondan dolayı hukuk devletinden ödün vermek başta Türklere zulüm demektir.