RÖPORTAJ

Akan Kanda Türklerin Hiç Mi Suçu Yok?!

Hani ”Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” atasözü vardır ya, işte Makedonya’da yaşanan son hadiseleri açıklamak için bu son derece uygun bir tanımlama olabilir. 27 Nisan Perşembe 2017 tarihinde Makedonya Meclisi’nde yaşanan barbarlık ve canilik, bütün dünyanın diline düşmüş durumda. 11 yıldır ırkçı, faşist ve antidemokratik yönetimin olduğu Makedonya’nın itibarı zaten tartışılır durumdaydı, şimdi ise tamamiyle yerle bir oldu. Tabi bu olayların aniden geliştiğini, bir nefret patlamasına dönüşerek gerçekleştiğini söylemek doğru olmaz. Vmro-Dpmne iktidara geldiği günden bu yana milliyetçilik, etnik ayrım, ırkçılık, popülizm gibi araçları sürekli kendi çıkarları doğrultusunda kullandı ve hala kullanıyor. Tabii Vmro-Dpmne’nin yaptıklarına ortak olan başka partiler de mevcuttur. Yıllardır hükümet ortağı oldukları Demokratik Bütünleşme Birliği (DUİ) bunların başında gelirken, Türk partileri ve diğer nüfusu az olan etnik topluluklara ait partiler Vmro-Dpmne’nin kötü emellerine alet olmuş ve ekmeğine yağ sürmüşlerdir.

Çok fazla eskiye gitmeden son birkaç ayda yaşanan ve Meclis’i kana bulama noktasına varan gelişmeleri gözden geçirmenin faydalı ve bugünü anlamak için yararlı olacağını düşünmekteyim. Uzun süren siyasi krizden ve birkaç ertelemeden sonra erken parlamento seçimleri 11 Aralık 2016 tarihinde gerçekleştirildi. Ülkenin geleceği açısından hayatı öneme sahip olan erken seçimlerin kampanyası sırasında pozisyonların belli olmaya başladığını söylemek hata olmaz. Hatta ve hatta seçim kampanyası ile başlayan oyunun, Meclis’teki şiddet olayları ile devam ettiğini ve bunun bir bütünün parçası olduğuna inanıyorum. Seçim kampanyasında Vmro-Dpmne aşırı doz milliyetçilik, Arnavut karşıtlığı ve Ortodoksluğu kullandı. Vmro-Dpmne’nin kullandığı dil ve yürüttüğü kampanya neticesinde kimse partinin neyi vaat ettiğine, seçim proğramının ne olduğuna bakmadı ve bakamadı. Buna hem kendi parti yöneticileri hem de koalisyon ortakları dahildir. Dpmne’nin seçimler için tek derdi Arnavut düşmanlığını körüklemek, siyasi rakibi Makedonya Sosyal Demokratlar Birliği’ni (SDSM) karalamak oldu. Bütün kampanya boyunca Türk siyasi partileri dahil, koalisyon ortakları ise buna alkış tuttular, söylenenleri kolaylıkla hazmettiler, ırkçılığa, faşistliğe omuz verdiler, haç ve ikonların altında coştular.

Seçim sonuçları ile ortaya çıkan durumda 51 milletvekili ile birinci parti (koalisyon) olurlarken, muhalefetin 49 milletvekili alması tadı, tuzu hatta uykularını kaçırmalarına sebep olmuştu. Seçim sonuçlarına yapılan itirazlar sonrasında Devlet Seçim Kurulu (DİK) binasının önündeki protestolarda Arnavut karşıtlığı ve milliyetçiliği ana gündem maddesine dönüştürdüler. Devlet Seçim Kurulu önündeki protestolarda konuşma yapan Vmro-Dpmne yöneticilerinin sözlerinde kan, bıçak, etnik temizlik ve nefret söylemleri hakimdi. Vmro-Dpmne koalisyon ortağı siyasi partiler Devlet Seçim Kurulu önünde yaşananlara suskun kaldılar, hatta Türk siyasi parti lideri bu gösterilere bizzat katıldı. Seçim itirazlarının en büyük bölümü reddedilirken bir sandıktaki seçim tekrarı genel sonucu değiştirmedi.

Ardından Makedonya’nın siyasi gündemine ülkedeki Arnavut siyasi partilerinin ortak bildirgesi (deklarasyonu) oturdu. Üsküp’te başlayıp Tiran, Priştine’de devam eden birkaç görüşmenin ardından Arnavut partileri Tiran’da ortak hadeflerini belirledikleri platformu imzaladılar.

Cumhurbaşkanı Gyorge İvanov’un hükümet kurma görevini Vmro-Dpmne lideri Nikola Gruevski’ye vermesi ve hükümet kurma görüşmelerine başlaması gecikmedi. Fakat yeni Meclis aritmetiğinde kilit konumdaki Demokratik Bütünkeşme Birliği (DUİ veya BDİ), bütün isteklerini kabul eden Vmro-Dpmne ile Özel Yetkili Savcılık konusunda anlaşamadı. Kamuoyundaki anlaşmazlık sebebinin Özel Yetkili Savcılık olduğu görüşü hakim olsa bile, geri planda DUİ, Arnavut karşıtlığı üzerine seçimlere giren ve bu biçimde oy toplayan Vmro-Dpmne ile koalisyonu (aralarındaki şahsi çıkar ilişkilerine rağmen) kendi seçmenine anlatamayacak durumdaydı. Hükümet kurmakla görevli Gruevski, yasal süre olan 20 gün içerisinde bunu beceremedi, hükümet kuramadı. Her ne kadar Vmro-Dpmne ve koalisyon ortaklarının yasal sürenin son bulmasına birkaç saat kala yaptıkları toplantı öncesinde emin ve kararlı yorumlar yapılsa bile, toplantıdan çıkan ortakların yüzünden düşen bin parçaydı. Bunun sebebi Demokratik Bütünleşme Birliği (DUİ-BDİ)  Genel Merkezi’nden koalisyona karşı oldukları haberinin gelmesi idi.

Hükümet kurmayı başaramayan Vmro-Dpmne, kendilerinin kabul ettiği, görüşmeler sırasında hiçbir kötü söz söylemedikleri Arnavut siyasi partilerinin ortak deklarasyonuna yüklenmeye başladılar. Her geçen günde partinin yaptığı açıklamalar, yöneticilerin söylemleri, demeçler Arnavut partilerinin deklarasyonunu ana propaganda malzemesine dönüştü. Zaman geçtikçe ”Arnavut deklarasyonu”, ”Tiran Platformuna” dönüştü. Vmro-Dpmne menşeli, sözde ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruma amacıyla ülke genelinde protestolar başladı. Bu protestolarda ”Temiz Makedonya”, ”Arnavutlara Ölüm”, ”Makedonya Makedonlarındır” gibisinden aşırı milliyetçi sloganlar hiç ama hiç eksik olmadı. Sürekli etnik çatışma ve ayrışmayı lanse eden protestoların ”Ortak Makedonya” platformu adını alması işin trajikomik tarafını temsil ediyor. Söz konusu protestolarda Makedon Ortodoks Klisesi papazları milliyetçi konuşmalar yaptılar, ülke genelinde çok sayıda ırkçı ”Makedon Vatansever Derneği” kuruldu. Vmro-Dpmne tarafından kabul edilen, üzerinde pazarlıklar yapılan Arnavut deklarasyonu bir anda yıkıcı ve bölücü bir belge ilan edildi. Bu protestolara Makedonya Türkleri’nin katılıp katılmadığı tartışma yaratan bir konu. Fakat benim gördüğüm ve resim ile görüntü kayıtlarının var olduğu şekilde bu protestolarda Türk bayrakları dalgalandırıldı, Atatürk ismini kullanan bir ”Türk” dernek başkanı konuşmalar yaptı. Bu işin dahası da var tabi. Ve olayın bize en fazla dokunan boyutu ise Vmro-Dpmne ortağı Türk siyasi partilerinin bütün bu protestolarada yaşanan ve söylenenlere karşı üç maymunu oynamaları oldu.

Hükümet kurma görevini, dünyada kabul gören demokrasi teamülleri ve etiği gereği Meclis’teki ikinci en fazla milletvekili sayısına sahip olan SDSM’ya vermek yerine, Cumhurbaşkanı İvanov’un bunu yapmayı reddetmesi demokrasiye, yasalara ve Anayasa’ya darbe niteliği taşıyordu. İvanov’un kararının  uluslararası camiadan sert tepki gördüğünü söylemekte fayda var. Bu olayda da Vmro-Dpmne’nin koalisyon ortağı olan Türk siyasi partileri suskun kaldılar. Bir yerlerden izleyip, nemalanma amacıyla bozuk kaset gibi tekrarladıkları ”milli irade”, ”demokrasi”, ”halkın seçimi” gibisinden sözleri Makedonya’da demokrasinin tecavüze uğradığı dönemde söyleyemediler. Ya akılları yada güçleri yetmedi beni ilgilendirmez. Ama bu durum gerçeği hiç değiştirmiyor.

Ülkede böyle bir ortamda SDSM ve Meclis’teki Arnavut partileri, hükümet kurma görevinin SDSM lideri Zoran Zaev’e verilmesi konusunda anlaştılar. Meclis’te artık net bir çoğunluk mevcuttu. Cumhurbaşkanı İvanov buna rağmen yine hükümet kurma görevini Zaev’e vermeyi reddetti. Vmro-Dpmne’nin siyasi ortağı Türk partileri, oluşan net meclis çoğunluğunun hakkının yenilmesine, demokrasinin temeli olan çoğunluğun hiçe sayılmasına tepki göstermediler, sustular, konuşmadılar.

Ardından Meclis kurucu oturumunun devam etmesi gündeme geldi. Meclis çalışmaya başladı derken, bu sefer Vmro-Dpmne ve koalisyon ortakları çalışmaları engellemeye başladılar. Oturum gündem maddesi olan ”seçimler ve atamalar komisyonu” üyelerinin seçiminin yapılması yerine, Vmro-Dpmne milletvekilleri hepsi kürsüden konuşmaya başladılar. Yapılan konuşmalar birbirleri arasında diyalogara, sorular sormaya, yazılı cevapların okunmasına kadar vardı. Vmro-Dpmne milletvekilleri günlerce bu şekilde Meclis’in çalışmasını engellediler. Yapılan konuşmalarda sürekli Arnavut deklarasyonu kötülendi. SDSM ve lideri Zoran Zaev suçlandı, oturum gündem maddesi hariç herşeyi konuşuldu. Arnavutlar’a Meclis kürsüsünden hakaretler savurdular, aşağılamaya gittiler, vurdumduymaz davrandılar. Meclis oturumunu yöneten eski Başkan ve Vmro-Dpmne milletvekili Trayko Velyanovski bütün bu olanlara izin verdi, göz yumdu. Haftalarca süren bu tarz oturumlarda, Vmro-Dpmne koalisyon ortağı olan Türk milletvekili ağzını bile açmadı. Koltuğuna yapıştı, oturdu, sustu. Kürsüden kendi koalisyonunun vekillerinin ırkçı konuşmalarına, hakaretlerine tepki göstermeyi hayal bile edemedi sanırım.

Bütün bu zaman diliminde Vmro-Dpmne altyapılı milliyetçi protestolar her iş günü sürdü. Arnavutlar’a küfürler, karşıt görüşte olanlara hakaretler, tehtidler artarak devam etti, ”bizimkiler” susmaya devam.

Gelinen noktada Meclis çoğunluğu uzun bir süredir yaptığı uyarıların gözardı edilmesinden sonra, üstlendikleri sorumluluğu yerine getirmeye karar verdi. Bütün antidemokratik ve yasal olmayan engellemeleri bir tarafa atarak 27 Nisan Perşembe Meclis’in çalışma saati biterken (ki Meclis’in çalışma saatinin uzatılması aranmasına rağmen,Velyanovski’nin SDSM ve koalisyonun talebini oylamaya sunmadığını biliyoruz), Meclis Genel Kurulu salonunda Meclis Başkan seçimine gidildi. Uzun zamandır beklenen bir hareket, birçok kurumsal engellemeye rağmen yapıldı. Meclis’in yeni Başkanı Talat Caferi, Meclis salonundaki çoğunluk milletvekillerinin oyu ile göreve seçildi. İşte ne olduysa o andan sonra oldu. Meclis binasının önünde protesto düzenleyenler, cılız polis kordonunu kolaylıkla aştı. Meclis’in genel kurul salonuna girdiler. Vmro-Dpmne milletvekilleri ile kucaklaştılar, günlerdir koltuğa yapışan Türk milletvekili Meclis’i basan, aralarında kar maskeli olan, milliyetçi sloganlar atan protestocuları alkışladı. Dpmne ve ortaklarının milletvekilleri sevinç gösterilerinde bulundular. Fakat genel kurul salonun biraz ötesinde bulunan basın toplantı salonunda SDSM lideri Zoran Zaev ile yeni seçilen Meclis Başkanı Talat Caferi’nin başını çektikleri çoğunluk milletvekillerine linç girişimi vardı. Başında kar maskesi olan protestocular vahşi biçimde milletvekillerine saldırdılar, ağır yaralananlar oldu. Milletvekilleri saatlerce Meclis binasında mahsur ve barbar protestocuların insafına terk edildiler. Bu sahneleri görmeyen kalmamıştır sanırım. Uzun lafın kısası demokrasinin mabedi olan Meclis, organize, planlı ve kurgulanmış bir şekilde saldırı uğrarken, milletin temsilcileri kanlar içinde kaldılar. İlk bulgulara göre saldırıyı düzenleyenlerin hepsi Vmro-Dpmne ile yakın ilişkisi olan kişiler, soruşturmanın selameti açısından bize ulaşan tüyler ürpertici bilgileri bu aşamada paylaşamıyorum. Fakat milletvekillerine linç girişiminde bulunanlar arasında sadece Makedonların olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Önümüzdeki dönemde Makedonya’da olayların nasıl gelişeceğini izleyip göreceğiz, fakat dönüşü olmayan bir yola girildiği her açıdan belli. Artık son perdeye yaklaşıldığını ve finalin oynanacağını herkes biliyor. Bunun yanında Makedonya Türk toplumunun seçimlerde Vmro-Dpmne ve koalisyonuna gösterdiği tepki giderek artmakta, sahada bunu anlamak için uzman olmaya, kafa yormaya gerek yok. Fakat Makedonya Türk toplumunun belli başlı temsilcilerinin, Vmro-Dpmne’nin siyasi ortağı Türk partilerinin yöneticilerinin aylardır olup bitenlere susmaları, tepki göstermemeleri, zulüme seyirci kalmaları vicdanımıza kazınan bir kötü hatıra olacaktır. Haksızlığa ve zulme susmak destek vermenin başka bir biçimidir. Kimse bilemedik, düşünemedik, kandırıldık gibi mazeretlerin arkasına sığınamaz. Ülkenin bu duruma gelmesinin en büyük sorumlusu Vmro-Dpmne ve onun siyasi ortaklarıdır. Hernekadar şimdi olayları farklı boyutlara çekmeye çalışsalar bile Makedonya Türk toplumunun belli başlı ”temsilcilerinin” ve yandaşlarının akan kanda veballeri kesinlikle vardır.