GENEL

Ümer Hobol: Son Elçi Hz.Muhammed

Allah’a hamd, Resul’üne selam olsun. Din, insan neslinin yeryüzünde hayat bulmasıyla başlayan ve ilk insanların muhattab olarak alınarak karşılaştığı temel kavramlardan biridir. Allah, insanlara mesajını iletmeleri için insanların içinden bazı kişiler seçmiştir. Bu şekilde de peygamberlik kavramı ortaya çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim’de Allah; her ümmete/uygarlığa bir ya da birden fazla peygamber gönderdiğini beyan eder. (Nahl 36) Ayeti referans olarak kabul ettiğimizde; dünyada gelmiş ve de geçmiş bütün toplumların mutlaka bir peygamberin aracılığı ile ilahi mesajla karşılaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Gönderilen elçiler; başta tevhid inancını, bu dünyanın ebedi olmadığını, ölümden sonra ebedi hayatın olduğunu anlatmak, toplumun ahlak anlayışındaki yanlışları ilahi mesaja göre düzenlemek, helal ve haramları bildirmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gibi görevleri vardır. Bu toplumların kimi gönderilen elçiye ve getirdiklerine iman etmişlerdir, kimi toplumlar ise gönderilen elçiye ve getirdiklerine iman etmemekle birlikte elçiye türlü engeller ve zorluklar çıkarmışlardır. Yine Kur’an-ı Kerim’de Allah son elçisine ve insanlara hitaben: Son elçiden önce nice elçilerin gönderildiğini, bu elçilerin kiminin kıssasını(hayatının bir bölümünü) anlatıldığını, kiminin ise kıssasının anlatılmadığını bildirir. (Mu’min 78) İlk insanlıkla birlikte gönderilmiş olan tevhid dinin adı İslam’dır. Allah’ın göndermiş olduğu elçiler zincirinin son halkası da Hz. Muhammed’dir. (Ahzab 40) Her ne kadar ilk etapta Hz. Muhammed Arap Yarımadası’ndaki Mekke şehrinde dünyaya gelmiş ve Mekke kavimlerine gönderilmiş olsa da; Son ilahi mesaj olan Kur’an-ı Kerim’in son kitap olması ve son elçi olan Hz. Muhammed’e indirilmiş olması ve de bir daha kitap ve elçi gönderilmeyeceğini göz önünde bulundurduğumuzda, Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Muhammed’in tek bir ümmete/uygarlığa gönderilmediğini, bütün insanlığa gönderildiğini söylemek mümkündür ve doğru olan da budur. Hz. Muhammed 571 yılında Mekke’de dünyaya gelmiştir. Babası Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’tır ki Hz. Muhammed dünyaya gelmeden 2 ay önce vefat etmiştir. Annesi de Vehb’in kızı Amine’dir. Arap geleneklerine göre hem daha sağlıklı bir çocukluk geçirmesi için hem de Arapça dilini daha iyi öğrenmesi için Beni Sa’d kabilesine mensub olan Halime adında bir sütanneye emanet ettiler. 4 yaşına geldiğinde de annesine teslim edildi. 2 yıl boyunca annesi ile beraber yaşadıktan sonra akraba ziyareti amacı ile eski adı Yesrib’e (ki bugünkü adı Medine’) götürüldü. Yesrib’ten dönerken annesi Ebva adında bir köyde hastalanıp vefat etti. Yardımcısı olan Ümm-ü Eymen Hz. Muhammed’i alarak, dedesi Abdülmuttalib’e teslim etti 2 yıl boyunca dedesi ile yaşadı. Dedesi vefat edince Hz. Muhammed’in korumasını amcası Ebu Talib yüklendi. Yetişkinlik çağına geldiğinde tacir olan amcası Ebu Talib ile birlikte ticaretle uğraştı. Mekke’de zulüm gören insanların haklarını korumak için kurulan ve adı “Erdemliler Cemiyeti” olan Hılful Fudûl’a katıldı. 25 yaşına geldiğinde ise Mekke’nin tanınmış tüccarlarından ve iffeti ile nam salmış kişilerinden biri olan Hüveylid’in kızı Hatice ile evlendi. Bu evlilikten de Kasım, Abdullah, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsün ve Fatıma adında 2 erkek 4 kız çocukları dünyaya gelmiştir. Hz. Muhammed daha peygamber olmadan yalan söylemediği için güvenilir manasına gelen “Emin” lakabı ile anıldı. Kâbe’nin tamirinde görev aldı ve keskin zekâsı ile kabileler arasında ki Hacer’ül Esved taşının konulması konusunda çıkacak husumeti engelledi. Hz. Muhammed Mekke’de yaşanan sosyal hayatın düzeninden, din tüccarlığından, zulüm, fakirlere ve kölelere yapılan haksızlıklardan dolayı rahatsızlık duyuyordu. İçinde kopan fırtınalara dur diyebilmek için ve de kendini bulmak için Hira adındaki bir mağarada günlerce vakit geçiriyordu. İşte günlerden bir gün ilahi mesajla karşılaştı. Ve o ilahi mesajın ilk emri “Oku” idi. Gaipten gelen bir ses ona “Oku” diye emrediyordu. Her insan gibi bu duruma hayret etti ve korkuya kapıldı. Mağaradan çıkıp evine doğru gitti. Eşinden kendisini herhangi bir örtü ile örtmesini istedi. Durumun şokunu atlattığında ise eşine olan biteni anlattı… Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sıradan bir Mekke’li olan Hz. Muhammed’e bir görev yüklenmişti. Toplumunu tevhid dinine davet etmesi gerekiyordu. İlk etapta bu daveti tepki çekmemesi açısında gizli bir şekilde devam ettirdi. “O halde, artık sana emredileni açıkça ortaya koy ve şirk koşmayı tabiat haline getirenlere aldırma! “ (Hicr 94) ayeti geldikten sonra davetini aleni bir şekilde yapmaya başladı. Ancak açıkça yapılan davetten Mekke’nin müşrik ileri gelenleri rahatsızlık duymaya başladı. Çünkü Hz. Muhammed’in anlattıkları Mekke’nin ileri gelenlerinin din, kültür, ticaret, insan hukuku ve adalet anlayışıyla çelişiyordu. Zaman geçtikte İslamiyet’e geçen insan sayısı da artıyordu. Bu duruma dur demek için Mekke’li müşrikler başta Hz. Muhammed olmak üzere diğer Müslümanlar’a zulüm, baskı ve tehdit uygulamaya başladılar. Bunun en üst düzeyi Müslümanlara uygulanan ambargoydu. Bu sert tavırlara karşılık Peygamber bir çıkış yolu aramaya koyuldu. İlki 614 yılında ve ikincisi 615 yılında bir grup Müslüman Habeşistan’a hicret ettiler. Peş peşe Hz. Hatice ve Ebu Talib’in vefat etmesi üzerine Hz. Muhammed hem İslam’ı yayma hem de destek bulma amacı ile Taife gitti. Taifli’ler İslamiyet’i kabul etmemekle birlikte Hz. Muhammed’i taş yağmuruna tuttular. Allah’tan Hz. Muhammed’e bir nevi destek mahiyetinde İsra olayı gerçekleşti. Yesrib’ten hem Hacc hem de ticaret yapmaya gelen kişilerle birer yıl arayla 1. ve 2. Akabe Sözleşmesi gerçekleşti. Akabinde Müslümanlar belli aralıklarla Mekke’den Yesrib’e hicret ettiler. Hz. Muhammed de en yakın dostu olan Hz. Ebu Bekir ile birlikte hicret etti. Bu hicret esnasında Ranuna Vadisi’nde ilk mescid olan Küba Mescidi inşa edildi. İlk Cuma Namazı da bu mescitte kılındı. Yesrib Mekke’li Müslümanlar için güvenilir bir mesken oldu. Şehir manasına gelen “Medine” olarak anıldı. Hicret edenlere “Muhacir”, hicret edenlere yardım edenlere de “Ensar” denildi. Bu iki grup birbirinin kardeşi ilan edildi. (Hucurat 10) Hem peygamberin yaşayacağı bir yer olan hem de Müslümanların her türlü ihtiyacına karşılık verecek olan “Mescid-i Nebevi”-”Peygamber Mescidi” de inşaa edildi. İlk çağrı olan “Ezan” mescidin ibadete açılacağı zaman okundu. Bununla birlikte Medine’de yaşayan Yahudiler ile “Medine Vesikası” adında bir ortaklaşa yaşama beyannamesi imzalandı. Böylelikle Müslümanlar hayatlarını belli bir dinamikte sürdürmeye devam ettiler. Derken 624 yılında Mekke’li müşriklerin saldırması ile Bedir, 625 yılında Uhud, 626 yılında Beni Mustalık, 627 yılında Hendek savaşı gerçekleşti. 628 yılında ise Mekkeli müşrikler ile Medineli Müslümanlar arasında Hudeybiye barış anlaşması imzalandı. Hristiyan orduları ile de 629 yılında Mute savaşı gerçekleşti. Müşriklerin Hudeybiye barış anlaşmasını ihlal etmesiyle birlikte 630 yılında da Mekke’nin fethi gerçekleşti. 632 yılında Hacc ibadetini gerçekleştirirken 124.000 Müslümana hitap ederek Veda Hutbesi’ni irad etmiştir. Veda Hutbesi’nden bir süre sonra Hz. Muhammed fani dünyadan, ahirete hicret etmiştir. Her Müslüman’ın Hz. Muhammed’i tanıması ve bilmesi kendisi için bir borçtur. Ben de fazla detaya girmeden onu sizlere anlatmaya çalıştım. Umarım bugün ve bu yazı onu tanımak istememize bir vesile olur. Ancak tanımak ve bilmek için okumak gerekir ki zaten Allah’ın ilk emri “Oku” değil midir? İyi okumalar. Bütün Müslümanların Mevlid Kandilini Kutluyorum. Selam ve Dua ile…