RÖPORTAJ

İlhan Rahman: Türk Bakan Üzerine

2020 yılında düzenlenen Erken parlamento seçimleri sonucunda ortaya çıkan Meclis çoğunluğu ve kurulan yeni hükümet ile birlikte “Türk bakan” tartışması başlamıştı. Kabinede neden Türk kökenli bakan yok diye başta sosyal medya platformları olmak üzere, değişim ortamlarda yapılan bu tartışmanın yeni hükümetin kurulacağı ve kabinenin açıklandığı bugünlerde tekrardan yapılmasını görmekteyiz. Meclise sunulan yeni bakanlar kurulu kabinesinde Türk bakanın yer almaması birkaç açıdan değerlendirilebilir.

– Çoğunluğun içerisinde yer alan Türk siyasi partileri bakanlık alma konusunda mevcut aritmetikte uygun konumda değildirler. İki ayrı partiden birer vekilin olması siyasi pazarlık konusunda dezavantajdır. İki milletvekiline sahip olan ve bakanı olmayan siyasi partiler mevcut;

– Türk siyasi partilerin parlamento seçimlerinde aldıkları oy, siyaset konumlandırılması ve üst düzey temsil için soru işaretlerine sebebiyet vermektedir;

– Geçmiş dönemde “devlet bakanı” olarak verilen görev/koltuk maalesef gerçek bakanlıktan uzak, 2-3 ofis çalışanı ile son derece sınırlı (hiç) yetkiye sahipti. Sözde dış yatırımlardan sorumlu olan bu pozisyon gerçek yatırımcıya uygun bir altyapı hazırlayabilecek konumda olmamakla birlikte, alanın tüm yasal sorumluluğu/görevleri ilgili diğer bakanlık ve devlet kurumlarına aitti (Ekonomi bakanlığı, Ulaştırma bakanlığı, Dış Yatırımlar Ajansı, Serbest Ticari Bölgeler müdürlüğü vs.). Bu devlet bakanlığının Türkiye ile ilişkiler ayağı da protokol ziyaretlerinin ötesine geçememektedir, çünkü bu ilişkiler uluslararası hukuk ve gelenek itibari ile başta Dışişleri olmak üzere ilgili bakanlıklar düzeyinde yürütülmekte olup, Türk devlet bakanı bu ortamda gerçek manada ve bizlere ne kadar ağır gel de sadece “dekor” olmaktaydı. Samimi biçimde “devlet bakanı” konumu Kuzey Makedonya Türk toplumuna faydadan öte, etkisiz siyasi figür ve partizanlıktan öteye gitmemiş ve gidemeyecektir. Şayet mevcut devlet yönetim ve hükümet yasasında değişiklikler olur ve devlet bakanlıkları yasal yetkiye kavuşursa o zaman durum değişebilir.

– Ülkemizde geçmişten beri oluşan siyasi atmosfer ve siyasi eğilimler göz ardı edilmemelidir.Başta Arnavut siyasi partilerinin Türk seçmeninden azımsanmayacak oy aldığı bellidir. Arnavut siyasi partilerinde neredeyse her kademede Türklerin yer aldığını da açıkça görmekteyiz. Arnavut partileri ile içli dışlı olan Türk Sivil Toplum yöneticilerini, eğitim çalışanları, iş insanları, din adamları mevcuttur. Aynı şekilde Makedon siyasi partilerinde özellikle son dönemde açılım gerçekleşmiş ve Türkler de bundan nasibini almışlardır. Sonuç itibari ile Türk siyasi partilerinden çok, bu yukarıda saymış olduğum siyasi yapılara destek verenlerin Türk bakan konusunu tam da destek verdikleri Arnavut ve Makedon siyasi partilere sormaları da gerekmektedir. Makedonya Sosyal Demokratlar Birliği (SDSM) nasıl Arnavut kökenli başbakan yardımcısını teklif ediyor ise, Türk kökenli birini de teklif edebilir. Bu siyasette yadırganamayacak bir durumdur. Aynı durum belli başlı Arnavut partileri önünde (Alternativa, Aliyansa ve BDİ partileri) takla atan Türk kökenli soydaşımız için de geçerlidir. Tüm suçu iktidarı oluşturan Türk partilerinde aramak doğru ve adil yaklaşımdan uzaktır. Oy vermeden, destek olmadan, üstüne her fırsat ve platformda köstek olanların sorumluluk aramaları siyasi ahlaka uygun değildir.

– İktidarda kalmayı her koşulda mübah gören siyasi parti ise “benden olmazsa, başkasından olamaz” fikri ile yıllardır siyasi oluşumdan öte, ticaret şirketine benzemiştir. Türk toplumunu tekelleştirme niyetleri ortağı oldukları gruevski rejimi ile çoktan çökmüştür.

Diğer yandan ülkemizde Türkçe yayın yapan medya konusuna değinmekte fayda vardır. Topluma yarım yamalak Türkçe kullanmanın dışında hiçbir faydası olmayan sözde medya ve gazeteciler ile ilerlemek mümkün değildir. Dış finans kaynaklı, şaibeli ve örtülü maddi destek ile oluşturulan bu sözde medya ve sözde gazeteciler hizmet ettikleri kişi ve lobileri de fayda sağlayamaz. Cahil stk yöneticisi, hırsız ilahiyatçı gibi tiplemeler ancak kendi dar çevrelerini etki altında bırakabilirler. Ve sözün sonunda bir yılı aşkın bir sürede Meclis tarafından seçilen bakan vekili olarak, görevi yürüttüğüm makama hangi ve ne tür pozitif eğilimde bulunduklarını sormak isterim. Akılları sıra iki satır haber yaptırmadan sansür uygulayanlar, ötekileştirme ve bölme çabasında olan bu edepsiz şerefsizlerin “Türk bakan” safsataları ile gündeme gelmeleri, kamuoyunda yer bulmaları kabul edilemez. Seçilenlere karşı negatif ve ayrıştırıcı tutum sergileyenlerin timsah gözyaşları dökmeleri, bozgunculuk faaliyetlerini ve “gizli” misyonlarını örtbas edemeyecektir.