İki Arada Bir Derede – Cabir Doko
Makedonya Cumhuriyeti için belki de dış siyasette tarihi bir yılın ilk çeyreğini geride bırakırken, reformatör hükümet de neredeyse ilk yılını doldurmak üzere. Hükümet ilk 10 ayda dış politikaya ağırlık verdi ve bu alanda şu ana kadar kayda değer hamlelerin yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Özellikle Bulgaristan ile yıllar sonra bütün açık soru ve sorunlara çözüm bulunması, NATO yolunda ciddi ilerleme kaydedilmiş olması ve belki de en önemlisi; Yunanistan ile çeyrek asırlık isim sorununu çözmek için iyi niyetli ve kararlı adımların atılması azımsanmayacak bir diplomatik başarıdır. Makedonya Cumhuriyeti, uzun süre sonra uluslararası çapta haklı olarak pozitif yorumlarla ödüllendirildi.
İç siyasette ise gündem uzun süre “Dillerin Kullanımı Yasası” (DKY) ile meşgul olmakta. Özellikle yasanın üçüncü kez 64 “evet” oyuyla Meclis’ten geçmesiyle beraber tabiri caizse DKY tartışılan, üzerinde yazılıp çizilen en önemli konu haline geldi.
Şahsi kanım o ki, bu yasa hakkında sürekli bir şeyler anlatanların, yasayı protesto edenlerin, yasa hakkında fikir beyan edenlerin büyük bir kısmı DKY’nın içeriğini incelememişler ve sadece kulaktan dolma bilgiler dahilinde hareket ediyorlar, bir diğer önemli kısım ise siyasi amaçlar adına vatandaşlar arasında Makedon-Arnavut gerginliğine yol açacak manipülasyonlarla kamuoyunu işgal etmekteler. Yıllar süren siyasi krizin hemen sonrasında, böylesine kırılgan bir dönemde ateşle oynamak bu ülke insanına yapılacak en gaddarca hamlelerden biri olacaktır. Sırf siyasi puan için etnik gerilim yaratmak ve yeniden aşırı milliyetçiliği hortlatmak ancak VMRO-DPMNE gibi çağ dışı bir partinin akıl ürünü olabilir.
Peki bütün bu hikayede Türklerin DKY’na bakış açıları nelerdir ve bütün bu süreç bizleri nasıl etkileyecektir? Yasaya destek verenlerin ve karşı çıkanların argümanları neler? İsterseniz kısaca bu çok önemli sorulara da cevap bulmaya çalışalım.
2018 DKY’nı destekleyenler bu yasanın 2008 dillerin kullanımı yasasının gerçek anlamda kullanışlı olmasını sağlamak için bir güncelleme olduğunu ve bununla birlikte Ohri Çerçeve Anlaşması’nın tam anlamıyla tamamlanacağını iddia ediyorlar. Ayrıca Başbakan Zoran Zaev’e göre herkes için eşit bir toplum parolasıyla yola çıkan yeni iktidarın amacı vatandaşlara her alanda saygı göstermek ve onların ihtiyaçlarını adil bir şekilde karşılamak, bu yasa da tam bunu hedefleyen bir yasa.
Gerçek şu ki 2008 yılında Meclis onayı alan “Dillerin Kullanımı Yasası” o zaman VMRO-DPMNE iktidarı tarafından destek görmüş ve Meclis’te apar topar milletvekillerinin tatile gitmesinden hemen önce geçirilmişti. Şimdi kantonlaşmadan, federasyonlaşmaktan, bölünmekten bahseden VMRO-DPMNE siyasileri, üyeleri tepki göstermemiş, şimdi bağır bağır bağıran Makedon Dili Enstitüsü ve bu yasaya karşı açık maketubun altına imza atan 200 Makedon “entellektüel” o zaman hiçbir ses çıkarmamıştı! DKY’nın Makedonya’yı böleceğini iddia edenler, daha birkaç ay önce Makedonya’nın Suriyeli mülteciler tarafından istila edileceğini konuşup vatandaşları korkutmaya çalıştılar. Mülteciler buraya yerleşmedi tabii ama ciddi oranda ksenofobi türedi. DKY’nın da ülkemizi böleceği su götürmez bir safsata kuşkusuz. Lakin VMRO-DPMNE’nin sinsice hareket ettiği ortada ve bütün yolları deneyerek etnik gerginlik yaratmaya çalışmaktalar. Protesto her vatandaşın doğal hakkıdır, ancak iktidar vekillerinin araçlarını yakmak, ölümle tehtid etmek insanlık dışı bir olaydır ve bunu körükleyenlere (siyasi oluşumlar dahil) hukuki yaptırımlar uygulanmalıdır.
Şimdi de biz Türklere gelelim. DKY’nın daha ilk gündeme geldiği dönemlerde Türk siyasiler kendi düşünecelerini beyan ettiler. İktidar ortağı THP her vatandaş için eşit bir toplum için uğraş verdiklerini her platformda belirtti. Dolayısıyla bu yasaya hem Makedon-Arnavut ilişkilerine zarar vermemek amacıyla, hem Türk dilinin kulanımını geliştirmek açısından, hem de vatandaşa endeksli demokratik bir toplum gayesi ile destek verdi. Bunu THP Genel Başkanı ve Milletvekili Enes İbrahim’in 7 Ağustos 2017 tarihinde Yeni Balkan sitesine vermiş olduğu demeçte de görebilirsiniz.
Bir diğer Türk siyasi oluşumu TDP ise bütün bu süreçte çok tutarsız bir tutum sergiledi. 15 Ocak 2017 tarihinde TDP başkanı Beycan İlyas yapmış olduğu basın açıklamasında Arnavutların kantonlaşma, federyason fikirleriyle hareket ettiğini ve Ohri Çerçeve Anlaşması’nın son derece yeterli olduğunu, bunun dışında yapılacak her adımın ülkenin üniter yapısını zedeleyeceğini belirtti. VMRO-DPMNE’nin klasikleşmiş “Arnavut Platformu” tezini savunan TDP, daha sonra 25 Şubat’ta gene Arnavutları ve dolaylı yoldan DKY’nı hedefe alan sert bir bildiri yayınladı. Bununla kalmayıp TDP Milletvekili Yusuf Hasani 7 Ağustos 2017 tarihli Yeni Balkan demecinde bu haliyle DKY’na karşı olduğunu net bir şekilde ifade etmiştir. Fakat, partnerleri VMRO-DPMNE’nin yerel seçimlerde bozguna uğraması ve SDSM ile koalisyonunun ciddi anlamda reyting yükselttiğini gören TDP “uzatmalı sevgilisi” VMRO’dan ayrılmış ve SDSM’ya kur yapmaya, flört etmeye başlamıştır. Bu flört sürerken yasanın Meclis’teki ilk oylamasına TDP Milletvekili Yusuf Hasani katılmadı. Meclis’te onaylanan yasayı Cumhurbaşkanı İvanov veto ederek tekrar Meclis masalarına geri çevirdi. DYK ve TDP “dizisinin” son bölümünde ise bu tutarsızlığın devamı olarak Hasani, Meclis’te 2018 Dillerin Kullanımı Yasası’na üçüncü oylamada “evet” oyu kullanarak finali yapmıştır!
“İki arada bir derede” deyimi de tam böyle bir şey olsa gerek. Siyasette her şey mübahtır deyip etnik gerginlik yaratmak, sürekli zigzaglar çizmek, belli bir kesimi itibarsızlaştırmak ve en önemlisi bir zümrenin değerini azaltmak siyasi diletantizmden başka bir şey değildir.
DKY ile biz Türkler daha iyi bir yasaya ulaşamaz mıydık? Tabii ki her zaman daha iyisini elde etmek mümkündür. Ancak sürekli zigzag çizen ve ne istediğini bilmeyen TDP gibi partilerimiz ve Hasani gibi vekillerimiz var oldukça biz Türklerin eli masada her zaman zayıflamaya mahkumdur. Ancak bütün bu süreçten ders çıkarmak ve ileride ona göre hareket etmek hepimizin yararına olacaktır.