RÖPORTAJ

Cabir Doko: Siyasi Hijyen ve Mesafe

Tüm dünya adına zor bir yılın içerisindeyiz. Kovid-19 salgını büyük sıkıntılar yaratmış olsa da, beraberinde önemli dersleri ve çıkarımları da getirdi. İstikrar ve disiplinin basit kurallar ile bir araya geldiklerinde ne kadar da etkili olabileceklerine şahit olduk. Maceracı, umursamaz ve spekülatif hareketlerin ne denli tahrip edici olduklarını tekrar anladık.

2020 yılı ülkemiz için de son derece kritik bir yıl. Kovid-19 salgının sonucunda ortaya çıkan sağlıksal, ekonomik ve sosyal krizi şimdilik tolere edilebilecek bir zararla atlatmış durumdayız. Peki ya sonrası? Evet bu soruya cevap bulabilmek çok önemli.

8 gün sonra ülkemizin geleceğini büyük ölçüde etkileyecek olan 2020 erken parlamento seçimleri gerçekleşecek. Aslında bu seçimler çok basit iki seçenekten oluşmakta: istikrar veya uçurum!

Bütün kusurları ve sevapları ile 3 yıldan az bir sürede iktidar; inkâr edilemez başarılar kaydetti. Ülkemizin bütün komşuları ile olan sorunlarını çözüp, NATO’ya dahil olması ve AB ile müzakere tarihi bekleyecek konuma gelmesi bundan birkaç yıl öncesi için bir hayalden öteye gidemezdi. Sorun çözme konusunda gösterilen yetenek ve azim bırakın Balkan ülkelerini, çok daha gelişmiş Avrupa ülkelerini kıskandıracak bir seviyedeydi.

Asgari ücret 9.000 denardan, 14.500 denara yükseldi! Ortalama maaş değeri 22.445 denardan 27.450 denara geldi. İşsizlik oranı %24’ten %16,2 seviyesine çekildi. Sosyal yardımlar aylık 3.050 denardan ortalama 10.060 denara çıkartılırken, devlet yardımı alan çocukların sayısı 3.200’den 40.000’e ulaştı. Ekonomik ve sosyal alanda önemli atılımlar yapıldı.

Özgürlük konusunda da hem uluslararası incelemelere göre, hem de reel hayatta izlenimlerimize göre önemli bir ilerleme ve rahatlama kaydedildi. Telefonların gizlice dinlendiği, üniversite öğrencilerinin kütüphanede güvenlik güçleri tarafından dayak yedikleri, Parlamento binasının basılıp, vekillerin ölümüne dayak yediği bir sistemden, Merkel’in, Theresa May’in ziyaret ettiği güvenli bir NATO ülkesi olduk. Bu bile seçim yapmak için başlı başına yeterli bir argüman. Bir de unutmamamız gereken önemli bir nokta da, bu dönem içerisinde yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve bir de referandumun gerçekleşmiş olması.

Türk siyasi kanadına gelirsek…Bir taraftan daha gruevizm rejimi döneminde güçlüden ve maddiyattan yana değil de, adaletten yana gelmiş, Enes İbrahim’in başkanlığını yaptığı Türk Hareket Partisi var. THP bu seçimlerde de Sosyal Demokratlar Birliği ile koalisyonda ve 5. bölgeden 6. sırada milletvekili adayı ile seçimlere katılıyor. Türk Hareket Partisi ön yargılardan arınmış bir şekilde, kapsayıcı, birleştirici ve her şeyden önce insan odaklı bir siyaset yürütme gayretinde olduğunu son yıllarda apaçık bir şekilde göstermekte. Ülkemizdeki Türk siyasi oluşumlarının temel sorunu prensip ve değerler üzerine değil de, sadece menfaat üzerine siyaset yürütmek. THP de son yıllarda tam da bu alışkanlığı kırarak soydaşımızın ak yüzü oldu. Zira siyasette zikzaklar çizmek kısa vadeli koltuk getirse de, uzun vadede hem Türk toplumu hem de bu siyaseti yürüten siyasiler için tahribat yaratmaktadır. Her çiçekten bal almaya kalkışan arılar günün sonunda kovanlarını kaybederler. İlkeli siyaset er ya da geç sonuç vermektedir. Gerektiğinde bedel ödemek de siyasetin kabul edilmesi gereken bir unsurudur, gruevizm döneminde bedel ödemiş bir parti ve siyasiler, hem daha olgun hem de daha savaşçı hale gelmişlerdir. Bu kazanım THP’ye önemli bir katkı sağlamıştır ve diğer Türk partilerinde eksik olan bir kabiliyettir.

Daha birkaç yıl önce SDSM başa gelirse ülke dağılır diyen bir Genel Başkan yardımcısının bulunduğu Türk partisinin bugün koalisyonumuzda yer alması bahsetmiş olduğum prensip ve duruş yoksunluğunun açık bir göstergesi. Bilemediğin bileği öpeceksin sözünü yanlış anlamış olacaklar ki direk yalamaya geçmişler!

Bir Türk partisi daha var ki şu anda eski rejim partisi VMRO-DPMNE ile koalisyonda. Aslında bu koalisyon gayet absürt bir oluşum. Kendilerini dindar, milliyetçi, muhafazakar gösteren kişilerin hem bir rejimin kalıntısı, hem de alenen etnik öfke üzerine siyaset yürüten demo-hristiyan bir VMRO ile ortak olmak omurgasızlığın net bir ispatı. Böyle kişilerin ne Türk toplumuna ne de ülkemize olumlu bir katkıda bulunmalarını beklemek mümkün değildir. Şaibeli dernekçiliği siyasete alet etmekle ve emeklilik dönemine girmiş olan siyasi kalıntılar ile başarı veya gelişim olamaz!

15 Temmuz gelip geçecek, önemli olan seçimlerden sonra gereken dersleri çıkarmak ve kendimizi kullandırmamak. Kovid-19’dan korunmanın yolu hijyen ve sosyal mesafeden geçiyor. Siyasette de hijyen ve siyasi kalıntılara mesafe koymak çok önemlidir diye düşünüyorum!

15 Temmuz’da 3 numarada buluşalım…